11 Mayıs 2010 Salı

ALINTI !!!

Tertemiz yıkamışsın, ütülemiş mis gibi parfümlemişsin ruhunu. Bilemiyorum kimden peydahladı ruhun bu huzuru, ilgilenmiyorum da, sadece son zamanlarda yararlandığım en güzel şey o huzur da. Hani çekirdek çitlemeye bir başlarsın, elinden bidaha bırakamazsın ya; öyle kaptırıveriyor insan kendini ruhuna.

Hiç konuşmaz susarsın, aramaz sormazsın, sesin çıkmaz haberin gelmez belki; ama biz evrenin en şirin cafe’sinde 5 çayı içeriz ruhunla; arada bir, çok sık değil.. Dertleşiriz.. Bedenlerimizin bundan haberi olmayışına oturur güleriz.. Bazen fazla gelir ruhuma huzurun muzur dozu, huzuru ağzımıza alıp birbirimizi öperiz..

Bedenlerimize yazık, birkaç fotoğrafan ibaretler ellerimde. Gözlerim eksitmiş, sepyaya boyasam yakışacakmış gibi bir garip olmuş her biri, belki satmaya kalksam birkaç kuruş verir bir eskici. Ruhum onların varlığından dolayı zengin olduğuna inanırken, belki birileri 2 damla huzur hisseder bakınca diyerek alır gider bir eskici.....

Birkaç değerli kağıt parçası.. Aslında beraber yaşadığımız olayların içime sığmayan artıklarının ilerde bir gün hatırlanmak amacıyla yazıldığı renkli kağıt parçaları.. “İlerde bir gün”deyim ben şimdi, canım o kadar da acımıyor. Birkaç satır var ki; “En azından gerçekten sevmeyi becerebilmişim.” dedirtiyor..

“Meleklerden almış olsa gerek annen senin tenini.. Sanki cennette olimpiyatlara katılmış, şeytanı yenmiş ve melek derisi ödülü vermişler en sevdiği insanına. Seninse bütün kötü özelliklerin şeytanların cezası olmuş, annen herkese nanik yaparak uzaklaşmış. Bu beni dünyanın üzerinde en azından bir tane meleğin var oluşu konusunda emin kılmış..”

“İlerde bir gün”den geriye bu cümlelerle bakınca, pişmanlığı da şeytanlara ait bir özellik sanıyor insan. Tüm yaşattıklarının ardından, pişman olmak kötü olurdu.. Ruhum bunu ruhundan öğrendi, kulağıma fısıldadı. Belki de kulağıma duyabileceğimen güzel haberi getirdi.. Ruhum ruhundan çok şey öğrendi: herşeye rağmenleri, iyikileri, belkileri, ve çok can sıkan keşkeleri.. Hepsini topladı, şu an itibariyle 2 damla göz yaşına sığdırdı belki.. Çok öncelerden, “ilerde bir gün”e adanmış 2 damla gözyaşı.. Çok mu sanki?

Hep bir fark vardır hani, farkına varana kadar fark etmez. Belki bir yolculuk öncesinde otobüs koltuğunda otururken, belki denizlerin dalga sesini farkettiğinde, belki çocukça eğlenen yetişkinler gördüğünde, ya da buzlu kahveni yudumlarken.. Birkaç şarkıyı diğerlerinden farklı dinlediğini farkettiğinde, alışveriş merkezlerinde vitrinlere bakarken.. İnsanlar “Neden dudaklarını büktün ki şimdi?” dediğinde “bilmem” der gibi kafanı sallarsın, burnun kaşınır ama ağlamazsın. Fark etmese bile farkına vardığın farklardır bunlar, eminim herkes en azından bir kişiyi olmadık yerlerde birden hatırlar..

Ama ruhumuz bir sonraki 5 çayı gününe kadar saklar bunu birbirinden. Yaşandığı halde hiç söylenmemiş “elveda” kelimesinin derinliklerine gömer coşkusunu ruhum, evrenin en şirin cafe’sinde tek başına otururken elinde bir dal papatya; 5′e 5-10 kala, kapıdan içeri girmeni bekler.. Yeniden gideceğini bilerek..

O zamana kadar fotoğraftaki eskimiş yüzler öğrenirler; “Ruhun duymaz.” ne demek..

1 yorum: