26 Eylül 2010 Pazar

amaç neydi hiç bilmiyorum ama...

ben masumum sevgilim herşeyi benim egom yaptı, aynı sana yalan söylerken iç sesimin bana söylettirdikleri gibi. ben değildim, onlar yaptı.

vicdan nezaman geceyarısı kapımı çalsa, sus lan diorum sanki isteyerek mi yaptım bunları, yaptırdılar zorla, eğer yapmasaydım anlarmıydım değerini senin bu denli.
evet sevgilim evet aldattım ben seni.
iç sesim kimi zaman sırtımı sıvazladı, kimi zaman dur dedi karşıma geçip. ne zaman dur dese hep tersini yaptım, git dediğinde gittim ama.tuaftırki ne yapmak istiyorsam tersini söylüyordu hep, en büyük düşmanımdı iç sesim. zar 4-2 kapı alma mika kır onu kır...kapı almam gerekliydi aslında bunu defalarca test ettim.peki devam et mika aldat sevgilini dediğinde neden durmadım? durmak istemediğimden miydi? bilmiorum...

tek başına karar veremiyorsun hiçbizaman, birden 2 tane sen doğuveriyor. ve sen ne yöne gidersen tersinin doğru olduğunu söylüyor.bende inadına hepsini silip atıyorum.kes sesini artık diyip.

ben melek ken iç sesim şeytan oluyo, ben şeytanken melek. başedemiyorum bazen.

sonuç: anladım ki 'ego' tatmin edilebilen birşey değil, sürekli aç ve saldırgan.
sadece onu olduğu yerde saydırabiliyorsun. ama istediğin birini elde edemediğinde yerle bir oluyo. egom maksimum seviyede kalsın aman en mükemmel ben zannetmeliyim bir kaç dakika kendimi diye böyle saçma sapan, abaza duyguları yok etmek gerek diye düşünüyorum.

bu saç rengi sana yakışmamış, biraz kilomu aldın ya da sana değil kardeşine denildiği anda yerle bir olan bi ego bizimki, başetmek zor.

evet sevgilim yaptım amaç neydi hiç bilmiyorum ama...

18 Eylül 2010 Cumartesi

murat boz başlıklı yazı

hayretler içinde kalıyorum her murat boz değişimde bi kaç tane blogda okudum buna benzer şeyler test etmek mahiyetinde deniyim dedim ki erkek egosu yerle bir.erkeklerin tahammül edemedikleri, direkt fredy kurıgır kesildikleri isim MURAT BOZ... adama türlü türlü isimler takılmışta haberimiz yok. biz kız kıza ağda sohbetleri yaparken onlar diş bilemişler hazırlık yapmışlar murat boz diyen dişilere karşı.kıskanmayı da geçtim ağza alınmıcak hakaretler türlü türlü iftiralar.nedir sonuç bizim için adriana limalar ne ise murat bozda onlar için öyle. fark ise şu biz biraz olsun onlar gibi olabilmek için kıçımızı yırtarken, erkeklerin tüm barzoluklarına devam etmesi.iki küfür savurup ondan (sözde) erkekliğiyle kendini üstün kılması.

kadının erkeği, erkeğin kız gibi olanı makbul şu sıralar.velhasıl bende bi alıcı gözüyle bakınca beğeniverdim murat bozu.neydi onu diğer erkeklerden ayıran? erkeksi olmamasının yanında bi o kadarda seksi oluşu olabilir mi? erkeğim ben ulan erkek diye haykıran hanzoların yanında, o kadar masum o kadar bebek yüzlü kalışı mı?
yoo değil bence onun farkı sadece sizin onun ismini duyduğunuzda verdiğiniz tepki.güneş en tepedeyken tam saat 12 de bile onun olmayan gölgesi altında ezilmeniz.aslında yok öyle biri murat boz yok rahat olunuz.

çekemiyosunuz siz çekemedikçe biz kendimizi murat bozlara adıyoruz.40 yılda bi hem seksi hem yakışıklı hem karizmatik hem şarkıcı hem sporcu hem ayakkabı bağlayıcı :Pp bulmuşuz çok mu. hepimize yeter murat boz hepimiz nasipleniriz,nemalanırız bi ucundan.sizin egolarınız çöker bizi adriana lima sanırsınız...

not: eğer sevgilinizin az konuşmasından şikayet ediyorsanız çözüm basit.Murat boz deyin yeter. :Pp

16 Eylül 2010 Perşembe

uzun uzun yazıp uzun uzun siliyorum...bu sayede unuttuğumu zannedip rahatlıyorum.
bugün bakkalın oğlu bana pandik attı, otobüsten inerken eteğime bastım külodum göründü ya da ben aşık oldum gibi değilde daha çok can sıkıcı şeyler...yazıp yazıp siliyorum.hem yazmış oluyorum yani rahatlamış hemde unutmuş olduğuma inanıyorum gerçi eteğime bassam ve kilodum görünse eminim bunuda unutmak isterdim.
ama bakkalın oğlu pandik falan atıcaksa atabilir onu 48 punto kırmızılı kırmızılı yazarım :Pp

herneyse bunu silmiyim en iyisi kime ne ki

2 Eylül 2010 Perşembe

norah jones-rain

başka türden bir mutluluk
küçük elleri var, küçücük ayakları ve kırmızı yanakları
tazelediğim, öldürüp öldürüp yeniden nefes verdiğim aynadaki ben
şimdi eskiden olduğu gibi...

aynı rüyaları görüyorum
aynı giyiniyorum
ve aynı gülümsüyorum

tekrar başlama ve her seferinde daha güçlü
daha çok gülerek ve sükr ederek
bu gücü bana verdiğin için teşekkür ederim
ellerim için, gözlerim ve herşey için
kosarken 'arkana bakma,sakın dönme geri' iç sesini bana verdiğin için
bir iç sesim olduğu için
var ettiğin için teşekkür ederim...

yarına sakladığım hiç bir sevgi yok içimde
biriktirdiğim param ya da gerçek olmayacak hayallerim
ben bu günü yaşadım
ertelemeden, düşünmeden
düşmek olsada ucunda
ölüm bile
başka türlü bir mutluluk bu
soyuttan somuta terfi etmiş
imaları var, mimikleri küçük küçük
kafasını hafif yana eğip gülümseyen
neyi varsa ortaya döken ve ben buyum diyen...

ateş ettin her seferinde
ben canım yana yana çıkarıp yaramdan
gözlerimi kapadım kalbime koydum onları aşk diyerek
silahında ki tek kurşun beni vurmaz
hazırım ben
neyle gelirsen gel
başa dön, geldiğin yere
fırlat tüm silahlarını, soyun hatta
beni artık hiç bir parçan vuramaz

bir pazar günü ekmek keserken kanıycak elin
önce ağzına sokucaksın elini
sonra peçeteye sarıcaksın
ufacık bir kesik sıçratıcak seni
canının acımasına şaşırıp
kafanı sallıycaksın
ve hiç bir zaman anlayamayacaksın
sen benim derimi yüzerken
içime girmek için
seni sevmem için
beni öldürürken
ne kadar kanadığımı
ne kadar korktuğumu kanamaktan
ve senin sadece bir saatlik mutluluğun için oluk oluk aktığımı
sen elini kesme diye
sen hiç düşme diye
gittiğimi...

1 Eylül 2010 Çarşamba

hazmetmek ya da edememek

yalanlara bir çelme daha, o da benden gelsin
koşarak arabaları sollamak gibi hem bir yasak ta yok bununla ilgili
kaldırımlar ne güne duruyo işte bu yüzden varlar
üzerlerine basa basa canını yaka yaka önüne bile bakmadan koşarsan geçersin, gözüne kestirdiğin herhangi bi arabayı...ilerde trafik var durur elbet biyerde...

benim ayaklarım var,ellerim var ve güzel bir beynim
çalıştırırm son sürat giderim
zorda kalınca yapabiliyor insan herşeyi
unutmayı,yok saymayı, ya da en zoru, havuz problemlerini...
bilmem kaç bilinmeyenli denklemi ve en kralından yalan söylemeyi
söyleye söyleye kaç yüzün olduğunu görürsün
kendi aynana farklı, onların gözlerine ayrı roller giyinirsin
yalan söylersin çünkü söylediklerini görürsün
masumiyetini bozmalarına izin verirsin
ve teslim olursun...

keşkelerin en büyük silahıdır yalanlar hep arkasına saklanabileceği sığınağı
yalnız bir kahramansındır ya da başbakan falan filan
bazıları yer, bazıları güler...
ama herkes memnun görünür halinden
keşkeler dağılır,kopar bütünlüğünden buz gibi erir o dakikalarda...
sonra yeni bir neden bulur kalp, bir keşke daha yaratabilmek için.

sen yalan söylersin, ben hem güler hemde inanırım.
inanırım çünkü, inandığım diğer yalanlardan daha güçlüdür bu
saygı duyar severim, seni sevdiğim büyüklükte yalanlarını
yüzümü güldürürler bazen
bazen seni seviyorum diye yalan söylersin
bazen BEN KIRMIZI IŞIKTA GEÇMEDİM, sen konuşuyordun, bende görmedim diye
bazen uykunda bile...
söylersin işte bende hiç istemediğim kadar inanmak isterim
seni istemek gibi
hiçi istemek gibi

aslıdır adı, meltemdir, melikedir ya da... onlara da aynı maskenin diğer performanslarını sergilersin
sahne ışıkları söner ve alkışlarlar onlarda benim gibi seni
yüzümde bir gülümseme bana yaşattıklarına teşekkür ederek
yanımda oturan hatta ben olan melikenin sırtına vurup
'üzülme beni de çok sevdi' diyerek...

hazmettiğim, üstüme yapıştırdığım bütün boktanlıkları söküp atarım atmasına da
bari bana bıraktığın yalanların bende kalsaydı, bari onlar ikimize özel olsaydı...
ben melikeyim ya da başka biri...melike kim ki ?
senin için kim ya da?
ben neydim peki ?
melikemiydim sadece ya da herhangi biri...
kendime yalan söylememe izin ver
ben KIRMIZI IŞIKTA GEÇMEDİM SEN BENİ İTTİN...

şimdi filmi başa sar en başa
offf spiderman kendi ipinle boğul ve öl lütfen...