23 Mayıs 2010 Pazar

ellerimde...

canım yanıyor senin büyüklüğünde
keşke biraz daha az acısaydın
keşke yokluğun,varlığın kadar büyük olmasaydı içimde

ellerimi sımsıkı tuttun,sanki hiç bırakmıcak gibi,sanki bizi kimse ayıramaz gibi
sanki birbirimize yasak ve uzak değilmiişiz gibi...
sadece seni görebiliyodum onca sorunun,olmazların içinde
hep olur gibi geldin bana
çünkü sevgi,büyük bir histi bizim için
ya da ben öyle sandım

sen giderken
ben arkandan bağırmak istedim
geri dön istedim,hiç gitme...
dönersin zannettim,gitmessin
bana sarılmadan,sevdiğini söylemeden
öyle mutsuz bırakmassın beni zannettim...
tüm diğer zannettiklerim gibi...

koskocaman dı hayallerim,bahçesindeydik bir evin
ben koşturup duruodum,herşey o kadar normaldi ki ve yerli yerinde,bozmak istedim düzeltmek için.çünkü tekrar yaparsam mutlu olurum sandım.
oyunlar oynadım hep kendimce.kendimi attım,bozdum,sattım...sonra da büyük bi aceleyle tamir etmeye kalktım.hep bişeyler eksilsede dewam ettim oynamaya.mutlu olmak için mutsuzluk gerekliydi önce.başka biri mutlu edemezdi,başka birinin üzemeyeceği gibi...

büyük bir parçamı feda etmeliydim,kalbimi...
kurban ettim...
mutluluğa gebeydi çünkü insanoğlu.her verilen karar bunun uğrunaydı...
mutlu etmek karşındakini,bu bile mutlu olmamıza bağlıydı çünkü...

oda oda hayallerim oldu,
her yerine yeni renkler yeni giysiler koydum.senin içinde henüz yer almadığın yeni acılar ve küçük mutluluklar.
herşeyin birbirini takip ettiği,sıralamaya soktuğum bir hayatın içinde.

seni doğurdum sonra,üzerine görmek istediklerimi ekleyerek
kusurlarını hiç edip,tüm mükemmelliklerini ortaya dökerek
kapılarım açıktı
odalarıma girdin tek tek
sen sandım gördüğüm,soluduğum ve hissettiğim tüm mevsimleri
sen mevsimlerimi yok ederken tek tek...

sen giderken baktım sana arkandan
mevsimlerimi,günlerimi,aylarımı geri vermeni istedim
odalarımda ki kalabalık yalnızlıklarımı
küçük mutluluklarımı
büyük sandığım acılarımı geri vermeni istedim
sustum,
çığlık çığlığa sessizliğimle...

ve bil istedim;
sen, benim gerçekleşmeyecek en büyük hayalim,dileğimdin.arkasından mutluluk getirmicek olan en büyük mutsuzluğum...sen benim,kendime verdiğim en büyük zulm en büyük işkenceydin...

12 Mayıs 2010 Çarşamba

2.1.3

böyle bitmez sandıklarımız ne kadar zamandır dinleniyorlar
unutuldu belki biçoğu
belki bir kaçı,çok azı kaldı
onlarda derinden gelen kısık kısık sesler gibiler
hatırlamak için, bir süre düşünmeni gerektiricek gereksizlikteler...

böyle bitmez diye düşündüğüm birşeyler war yine
onlarda diğerleri gibi tozmu tutacaklar üstlerinde
onlarında git gide seslerimi kısalacak
aramaz sormaz,görmez duymaz mı olacaklar

ben; flimlere,şarkılara,büyük aşklara inandırıp oyalarken aciz benliğimi
belkilerim,senlerim,bitmezlerim tamamen terketmiş mi olacaklar beni...

terk edilmeyi ağız tadıyla hiç yaşayamadım
çünkü terkedilmedim hiç... terk etmeye zorlandım
buda terk edilişti ama kazandığıma inandırıldım
üzülmiyim diye,daha çabuk kabuk bağlayıp yeniden kanatabiliyim diye yaramı

bu yüzden tek başına terk edilmek ''burda bitmicek'' dedirtir bana
tamamen bitmek demek başka bişey çünkü...
hiç kimseyi tamamen bitiremedim ben
kimsede beni tamamen bitiremesin istedim...

ellerimi tut istiyorum
kendimi sana hissettirmeye çalışmaktan başka çabam yok
seni hissedemedim hiç
öpemedim de hatta
çünkü sen öp,sen sev,sen dokun istedim
bu korkaklığımdan dı belki
belkide kendimi sana öyle çok sevdirmek istedim ki
sürekli korkttum hata yapmaktan...

ahhh ahhh öyle çabuk değişiyorki roller
piyonken şah,şahken piyon oluosun
her iki türlüde belli kurallar tarafından yönetiliosun

aşk!!!
kör ebe oynamak gibi ...

şimdi sen benim, kelime kelime anlam aradığım 'burda bitmez imsin'
bit şimdi hemen bit
diğerleri gibi sende şaşırt beni
azal yavaş yavaş
bi ara uğrarsın zaten
ben burda bekliyo olurum zanedersin


yine gel sen, burda bitmesin ...
Bana bir kere susma hakkı verseydin, sana neler söylemeyecektim! Oysa sen hep payına susmaları aldın, bana ise hep sessizliğin ezeceği vakitlerle savaşmalar kaldı. Evet! susmak birilerini hep konuşmaya mahkum etmekti. Ve en çok konuşan en fazla hata yapandı her zaman. En çok susanın hep haklı kaldığı gibi...

k.tazeoğlu_susacak var

11 Mayıs 2010 Salı

ALINTI !!!

Tertemiz yıkamışsın, ütülemiş mis gibi parfümlemişsin ruhunu. Bilemiyorum kimden peydahladı ruhun bu huzuru, ilgilenmiyorum da, sadece son zamanlarda yararlandığım en güzel şey o huzur da. Hani çekirdek çitlemeye bir başlarsın, elinden bidaha bırakamazsın ya; öyle kaptırıveriyor insan kendini ruhuna.

Hiç konuşmaz susarsın, aramaz sormazsın, sesin çıkmaz haberin gelmez belki; ama biz evrenin en şirin cafe’sinde 5 çayı içeriz ruhunla; arada bir, çok sık değil.. Dertleşiriz.. Bedenlerimizin bundan haberi olmayışına oturur güleriz.. Bazen fazla gelir ruhuma huzurun muzur dozu, huzuru ağzımıza alıp birbirimizi öperiz..

Bedenlerimize yazık, birkaç fotoğrafan ibaretler ellerimde. Gözlerim eksitmiş, sepyaya boyasam yakışacakmış gibi bir garip olmuş her biri, belki satmaya kalksam birkaç kuruş verir bir eskici. Ruhum onların varlığından dolayı zengin olduğuna inanırken, belki birileri 2 damla huzur hisseder bakınca diyerek alır gider bir eskici.....

Birkaç değerli kağıt parçası.. Aslında beraber yaşadığımız olayların içime sığmayan artıklarının ilerde bir gün hatırlanmak amacıyla yazıldığı renkli kağıt parçaları.. “İlerde bir gün”deyim ben şimdi, canım o kadar da acımıyor. Birkaç satır var ki; “En azından gerçekten sevmeyi becerebilmişim.” dedirtiyor..

“Meleklerden almış olsa gerek annen senin tenini.. Sanki cennette olimpiyatlara katılmış, şeytanı yenmiş ve melek derisi ödülü vermişler en sevdiği insanına. Seninse bütün kötü özelliklerin şeytanların cezası olmuş, annen herkese nanik yaparak uzaklaşmış. Bu beni dünyanın üzerinde en azından bir tane meleğin var oluşu konusunda emin kılmış..”

“İlerde bir gün”den geriye bu cümlelerle bakınca, pişmanlığı da şeytanlara ait bir özellik sanıyor insan. Tüm yaşattıklarının ardından, pişman olmak kötü olurdu.. Ruhum bunu ruhundan öğrendi, kulağıma fısıldadı. Belki de kulağıma duyabileceğimen güzel haberi getirdi.. Ruhum ruhundan çok şey öğrendi: herşeye rağmenleri, iyikileri, belkileri, ve çok can sıkan keşkeleri.. Hepsini topladı, şu an itibariyle 2 damla göz yaşına sığdırdı belki.. Çok öncelerden, “ilerde bir gün”e adanmış 2 damla gözyaşı.. Çok mu sanki?

Hep bir fark vardır hani, farkına varana kadar fark etmez. Belki bir yolculuk öncesinde otobüs koltuğunda otururken, belki denizlerin dalga sesini farkettiğinde, belki çocukça eğlenen yetişkinler gördüğünde, ya da buzlu kahveni yudumlarken.. Birkaç şarkıyı diğerlerinden farklı dinlediğini farkettiğinde, alışveriş merkezlerinde vitrinlere bakarken.. İnsanlar “Neden dudaklarını büktün ki şimdi?” dediğinde “bilmem” der gibi kafanı sallarsın, burnun kaşınır ama ağlamazsın. Fark etmese bile farkına vardığın farklardır bunlar, eminim herkes en azından bir kişiyi olmadık yerlerde birden hatırlar..

Ama ruhumuz bir sonraki 5 çayı gününe kadar saklar bunu birbirinden. Yaşandığı halde hiç söylenmemiş “elveda” kelimesinin derinliklerine gömer coşkusunu ruhum, evrenin en şirin cafe’sinde tek başına otururken elinde bir dal papatya; 5′e 5-10 kala, kapıdan içeri girmeni bekler.. Yeniden gideceğini bilerek..

O zamana kadar fotoğraftaki eskimiş yüzler öğrenirler; “Ruhun duymaz.” ne demek..

4 Mayıs 2010 Salı

sen bi balıksın bende suyun

aramızdaki tüm çukurları, sen gelmeden balçıkla doldurdum
şimdi koşarak gel diye bana
tüm olmazları döktüm ortalığa sonra tek tek süpürdüm
sen herşeyi yine olur sansana... :)

okyanustum ben,sen kendini önemli bi balık sandın
oysa ben,
sen kendini bişey san diye akvaryuma boşaldım...
yalnızdın orda dimi? kendni sadrazam sandın
dünyamın merkeziydin,istesem de çıkaramazdım

sen yüzdüğünü zannederken en derinimde
ben sokağa çıkıp tüm kedileri topladım
usul usul açılırsan sen benim derinliğime
olta olta sallanır üzerinde zıplarım

yeterince büyüdün sen, sığmaz oldun içime
seni kesip yemek lazım,karnım doysun önce
benim besili balığım bugün yoğunmuş yine
arayıp,soramazmış işi varmış dün gece

bende oturdum tüm kusurlarını ayıkladım saatlerce
sonra bütün kusurlarıma buladım seni nefretle
yavaş yavaş ölüverdin cayır cayır ateşte
ama yok canım bana fazla gelirsin kedim yesin seni bence...

kendini balık sananlara...